Kapalıçarşı Döviz Kurları
İstanbul’da bulunan Kapalıçarşı’nın tarihi 15'inci yüzyılın ortalarına yani Fatih Sultan Mehmet Dönemi’nden başlar. Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’ya yeni gelir kapıları açması için inşa edilen yapılarla birlikte 1460-1461 senelerinde Kapalıçarşı’nın da temelini atmış ve süregelen senelerde giderek yeni bölümleri de eklettirmiştir.
İstanbul ve orta doğu yaşamının resmedilişinde ve bizzat doğu kültürünün simgesi olarak kullanılmıştır. Halı, çanta, tekstil eşyaları, çini, antika, altın-gümüş ve hediyelik eşya gibi birçok ürün pazarda yerini alır.
Aynı zamanda İstanbul’un tarih boyunca kuyumculuk ve mücevher sanatında ‘moda merkezi’ olması Kapalıçarşı’nın önemini daha da artırmıştır.
Kuyumculuk, zaten padişahlar tarafından da desteklenen bir sanat dalıydı ve tüm sanat dallarının zirveye ulaştığı bu yıllarda gerek takılarda gerekse mücevher eşyalarda başyapıtların üretildiği görülür.
Hazinedeki değerli madenler de günü geldiğinde bozdurularak devletin hizmetinde kullanılmıştır.
Türkler mücevheri de para gibi kullanırdı. Ticari yolculuklarında kağıt para yerine mücevher de kullanır, bunları satarak ticaretteki konumlarını kullanırlardı.
Kuyum işçiliği konusunda göz alıcı eserler üreten Osmanlı kuyumculuğu bu sanatı en üst noktaya ulaştırmıştır.
Osmanlı takıları denildiğinde akla ilk olarak gerdanlık, istefan, zülüflük, enselik, sorguç, saç bağı, iğne, çelenk, küpe, bilezik, kemer, yüzük, broş, çaprast, kemer tokası gelir.
Kapalıçarşı aynı zamanda gümüş işçiliğinin, gümüş takıların de kalbi durumundadır. Burç kolyeler, gümüş küpeler, hayvan figürlü altın tasarımlar sanat merkezini de andırmaktadır. Gümüş işçiliği, günümüzde hızla çoğalan ve 50’nin üzerindeki gümüş işleme atölyeleri ile bu sanatın Kapalıçarşı‘ya önemli bir döviz girdisi sağladığını bizlere gösterir.
Aynı zamanda son zamanlarda yine Kapalıçarşı’da yer alan döviz büroları da bu çarşının önemini daha da artırmıştır.
Siyasi ve ekonomik istikrar paranın değerini yükseltirken siyasi zayıflıklar, ekonomik kriz gibi faktörler değer kaybına yol açmaktadır, para birimlerinin değerlerindeki bu iniş çıkış döviz kurunu oluşturur.
Kapalıçarşı’da hizmet veren büro ve dükkanlar ise bu krizi en iyi yönetebilen, sağladığı serbest sürüm ile alışverişte bulunan müşterilerini en çok memnun eden yerlerin başında gelir.
Resmî kur ile piyasa kurunun farklılaştığı, döviz ticaretinin kriminal bir eylem olarak algılandığı dönemlerin de etkisiyle, esnaf kendine özgü jargon dahi oluşturmuştur.
Ayaklı borsa esnafı arasında; “Has”: altın, “Tam”: ABD doları, “Çeyrek”: Alman Markı, “Kraliçe”: İngiliz Sterlini, “Gül”: Hollanda Florini, “Makarna”: İtalyan Lireti, “Çikolata”: İsviçre Frangı “Pejo” (Peugeot): Fransız Frangı, “Şilte”: Avusturya Şilini, “Hacı”: Suudi Arabistan Riyali, “Yumoş”: Euro, “Çuval”: Türk lirası demektir.
Bu piyasada sayılar üç sıfır atılarak ifade edilir. “Elli tam”, ayaklı borsa lisanında, 50 bin ABD doları demektir.
Ayaklı borsanın Kapalıçarşı’ya hâkimiyeti 2000’li yıllara kadar devam eder, zirve nokta 2001 ekonomik krizinde görülür.
Bu dönemde bazı bankalar kısa vadeli döviz ihtiyaçlarını Kapalıçarşı’daki ayaklı borsadan karşılamaya çalışmışlardır. Zaman içinde resmî kur-piyasa kuru farkı ve döviz alım satım yasağının ortadan kalkması, teknolojinin yardımıyla elektronik işlemlerin yaygınlaşması, Kapalıçarşı’nın fiziki harekete dayanan faaliyet modeline ihtiyacı azaltmıştır.
Günümüzde kurları belirleme gücünü kaybetmiş olsa da Kapalıçarşı hâlâ altın ve döviz piyasasının kalbi olarak bilinir.
Kapalıçarşı döviz bürolarında hali hazırda Amerikan doları, euro, İngiliz sterlini, İsviçre frangı, ruble, dirhem, kron, dinar gibi birçok döviz cinsi piyasa oluşturmaktadır ve alış-satış kuru arasındaki fark diğer büro ve bankalara göre güncel değerler açısından en iyi makas aralığını vermektedir. Bankalar daha çok rakamlar üzerinden işlem yapar. Nakde çok az ihtiyaç duyar ancak Kapalıçarşı çoğunlukla nakit üzerine çalışır. Böyle olunca Kapalıçarşı ve piyasa arasındaki döviz kuru farkları günden güne açılabilmektedir.
Altın fiyatlarının daha ucuz olmasındaki sebep ise, kuyumcuların müşteriye daha özel hizmet sunmak istemesi ve altın ürünlerinin işçilik maliyetleridir. Aynı şekilde, kuyumcular daha kaliteli malzemeler kullanırlar ve bu da maliyetleri artırır.